Neşeli Dalgalar
Surf's Up

Ergenlik çağındaki Rockhopper türü penguen Cody Maverick ilk profesyonel yarışmasına katılacak, yeni ve yükselmekte olan bir sörfçüdür. Bu deneyimini belgelemek için peşinden ayrılmayan bir kamera ekibiyle birlikte, 'Büyük Z Surf Yarışması’na katılmak üzere, ailesinden ve Antarktika-Buztanbul şehrindeki evinden Pen Gu Adası’na doğru yola çıkar.
Cody seyahati sırasında, sörf manyağı Tavuk Joe, ünlü sörf organizatörü Reggie Belafonte, yetenek avcısı Mikey Abromowitz ve şevkli cankurtaran Lani Aliikai’yla tanışır. Hepsi de Cody’nin zaman zaman biraz yanlış yönlere sapan sörf tutkusunu fark ederler.
Cody kazanmanın kendisine istediği hayranlık ve saygıyı getireceğini düşünse de, gözden düşmüş eski bir sörfçüyle beklenmedik bir şekilde yüz yüze gelince kendi yolunu bulmaya başlar ve kazanmanın her zaman yarışı birinci sırada bitirmek anlamına gelmediğini keşfeder.
Şüphe
Disturbia

Kale Brecht, babasının kazayla trajik ölümünden sonra girdiği bunalımı atlatmaya çalışan sorunlu bir gençtir. Asık yüzlü, içine kapanık ve çekingendir. İşlediği küçük bir suçtan dolayı yargıç tarafından ev hapsi cezasına çarptırılır. Annesi Julie ise evin geçimini sağlayabilmek için gece gündüz çalışmaktadır. Tek isteği kayıtsız ve bezgin davranışlarda bulunan oğlunun ihtiyaçlarını karşılayabilmek, ona babasının eksikliğini hissettirmemek ve iyi bir gelecek sağlayabilmektir.
Evinin duvarları adeta Kale’in üzerine üzerine gelmektedir. Zaman geçirebilmek için tüm ilgisini pencerenin dışındaki komşu evlerine yöneltince röntgenci bir genç olup çıkar. Gözetlediği evler arasında, sorunlu geçmişinden kaçmak için yeni taşınan güzel komşu kızı Ashley de vardır.
Yerel gazetelerde esrarengiz adam kaçırma olaylarıyla ilgili haberler çıkmaya başlayınca Kale tüm dikkatini komşularından orta yaşlı gizemli adama yöneltir. Genelde sessiz ve sakin bir yer olan kasabada terör estiren seri katilin kapı komşusu olduğuna ikna olmaya başlamıştır. Gözetlemeyi takıntı haline getirerek komşusunun attığı her adımı izlemeye başlar. En küçük hareket,nüans ve detayları bile not almaktadır.
Elinde inandırıcı herhangi bir kanıt olmadığı halde kendini birtakım önlemler almak zorunda hisseder. Kuşkularının sağlamasını yapabilmek için güzel komşusu Ashley ile arkadaşı Ronnie’den yardım ister. Ev hapsinde olduğundan tüm bunları evinin sınırlarını aşmadan yapmak zorundadır.
Şantör
Quand J’Etais Chanteur

50 yaşındaki Alain, Clermont-Ferrand şehrinde çok ünlü bir şantördür. Bu popüler şarkıcıların sabahlara kadar şarkı söylemediği geceler çok az olmasına rağmen, şehre yeni ve farklı bir hava getiren karaoke fenomeni yüzünden Alain gibi şarkıcıların nesli tükenmektedir. Ve bu yüzden, Alain sahnedeki ömrü gittikçe kısalmasından endişelenmektedir.
Bir gece, sahneden seyircilerine serenat yaparken kalabalığın içinden sarışın güzel bir kız görüyor. İlerleyen zaman içinde bu kızla tanışmayı başarır. Marian, Alain’a karşı son derece dikkatli davranmasına karşı onun cazibesine karşı koyamaz. Alain’nın sesiz direnişini ve insancıl yapısı nihayet hak ettiğini bulur ve ikili bir süre sonra ilginç bir şekilde birbirine yaklaşır. Kader bu ki, Marian, Alain’nın arkadaşı Bruno’nun sahip olduğu gayri menkul şirketinde çalışmaktadır ve Bruno’nun da Marian’a karşı ilgisi vardır.
Kariyeri sona ermek üzere olan yaşlı şantör Alain’ın, güzel Marian’a karşı olan ilgisi onu yeniden hayatta bağlar.
Georgia Yasası
Georgia Rule

Asi genç kız Rachel çığlık atıyor, küfür ediyor, içki içiyor, aklından geçeni söylüyor ve genelde kontrol edilemiyor. En son yaptığı araba kazasıyla Rachel, annesi Lilly’nin San Francisco’daki evinde en son kuralı yıkıyor. İçinden geldiği gibi hareket eden ve ele avuca sığmayan kızını götürecek yeri kalmayan Lilly, sonunda asla dönmemeye yemin ettiği tek yere götürüyor – annesinin Idaho’daki evine.
Matriarch Georgia tipik bir sevimli, insanın üzerine titreyen bir büyükanne değil. Bir takm kırılamayacak kurallarla hayatını yaşıyor ve evine gelen herkesten de aynısını yapmasını istiyor; önce Tanrı geliyor, hemen arkasından çok çalışma. Artık genç kadının yetiştirilmesi üstüne kaldığına göre, Rachel’ın öfkesinin ardındaki nedenleri anlamak için sabırlı davranması gerekmektedir.
Ama Rachel ıstıraplı yaz tatiline dayanamayıp küçük kasabayı sarsmaya başlayınca, Georgia torununda bir şeylerin değiştiğini fark etmeye başlar. Bir biçim ve sorumluluklar verilince, kalkanını indirir ve özellikle de kendi annesine karşı şefkatli olmayı öğrenir. Onun yolculuğu, üç kadını da, gömülü sırların açığa çıkması ve ne olursa olsun, aile bağlarının asla kopamayacağını anlamalarını sağlayan bir yöne doğru götürür.
Kaldırım Serçesi
La Mome

Berlin Film Festivali’nin açılış filmi olan “La Vie En Rose”, başrollerinde Fransız aktris Marion Cotillard, Sylvie Testud, Gérard Depardieu’nun oynadığı, büyüleyici bir Edith Piaf biyografisi. Fransa – İngiltere – Çek Cumhuriyeti ortak yapımı olan film, 140 dakika boyunca ruhunuzu okşayacak Edith Piaf müzikleriyle dolu.
Edith Piaf’ın 1959’da New York’da verdiği konser sahnesi ile başlayan film, Fransız şarkıcı Piaf’ın, 40’lı yaşlarına odaklanıyor. 1915 yılında dünyaya gelen Piaf, babasının çalıştığı sirk sayesinde küçüklüğünden itibaren pek çok yer dolaştı. O dönemlerde, en yakın arkadaşı Mômone ile sokaklarda şarkı söyleyerek para kazanıyordu. Bu sırada bir kabare işleten Leplée tarafından keşfedildi ve kısa sürede, onu meşhur edecek çevre içine girdi.
“A Very Long Engagement” adlı filmden tanıdığımız Cotillard, Piaf’ın gençlik yıllarından, 47 yaşında ölümüne kadar olan süreyi büyük başarıyla canlandırıyor. Genç yaşta yakalandığı hastalık ve bağımlılıkların, henüz 40 yaşındayken onu 70 yaşında bir kadın haline dönüştürdüğü, yürüme, konuşma ve şarkı söyleme yetisini kaybettiği süreci tüm çıplaklığı ile gözler önüne seriyor.
Filmde, Piaf’ın büyük aşk yaşadığı ve 1949 yılında bir uçak kazasında hayatını kaybeden boks şampiyonu Marcel Cedan’ın da önemli bir yeri var.
Kız Erkek Meselesi
It’s a Boy Girl Thing

Edebiyat düskünü bir iyi aile kızı olan Nell ve eglence düskünü, pervasız Woody iki ezeli düsmandır ve bir sabah uyandıklarında kendilerini çok garip yerlerde bulurlar: Birbirlerinin yatak odalarında ve daha da kötüsü, birbirlerinin vücudunda. Bu isteksiz degis tokus, birbirlerinden intikam almaları için bulunmaz bir fırsata dönüsür ve hayatlarını sabote etmeye baslarlar. Ama çabalarının meyvelerini almaya basladıkça, baslarına hiç hesapta olmayan isler açılır.
Transamerica’dan tanıdıgımız Kevin Zegers ve The OC’den Samaire Armstrong’un basrollerini paylastıgı filmin yönetmeni Nick Hurran (Little Black Book), idari yapımcısı ise Elton John. Filme Sharon Osbourne’da Woody’nin annesi rolünde renk katıyor.