Cin taifesinin mevcudiyeti, insanın varlık alemine intikalinden öncelere dayanır. Abdullah b. Amr b. Âs'dan gelen bir rivayette, Hz. Adem'in yaratılmasından 2000 sene önce cinlerin yeryüzünde bulunduğuna işaret edilmektedir. (1) Abdullah b. Amr ki, her sözünü kılı kırk yararak söyleyen şerefli bir sahabidir. Şüphesiz o bu mevzuda, Efendimiz'den (sav) bir şeyler duymuş ve söylediklerini de bu ölçüler içinde söylemiştir. Ancak, bütün bunlara rağmen yukarıdaki ifadeyi hadis kriterleri bakımından Efendimize (sav) dayandırmak oldukça zordur. Evet biz, büyük sahabi Abdullah b. Amr b. Âs'ın (ra) söylediklerinin isabetine kanaat getirmekle beraber, bu 2000 senenin miktarı hususunda kesin bir şey söyleyemeyiz; söyleyemeyiz zira bu seneler bizim ölçülerimize göre olan 365 günden ibaret seneler mi, yoksa, her biri 1000 veya 50.000 seneden müteşekkil Kur'an günlerinden ibaret olan seneler midir, bilemiyoruz.
İbn-i Abbas'ın (ra) konu ile ilgili değerlendirmesi ise şöyle: Allah (cc), yeryüzünün zimamını önceleri cin taifesine vermişti.. (Evet, ilk önceleri Cenab-ı Hakk'ın isimlerine ayna olma ve İlahi icraatı alkışlama işini onlar yapıyordu.) Fakat onlar, isyan edip peygamberlerini öldürdüler. Daha sonra gökten melekler geldi ki, aralarında cinlerin kendi cinslerinden olan İblis de vardı, bu isyankârları yeryüzünden sürdüler. Onlar da denizlere kaçtı ve oralara taht kurdular..." (2)
Yukarıda da arzettiğimiz gibi hadis kriterleri açısından bu ve benzeri ifadeleri Rasulü Ekrem'e (sav) isnad etmek zordur. Bununla beraber, İbn-i Abbas (ra) gibi ümmetin en büyük alimlerinden olan bir sahabinin, bunu Efendimiz'den (sav) duymuş olması da muhtemeldir. Onun için bu tür ifadelerin manalarını anlamasak bile, hakikatını kabul ve tasdik etmekte bir mahzur olmasa gerek.
Cinlerin, bizlerden önce yaratılmış olduğu ise Kur'an ve hadislerde ifade edilen bir gerçektir. Kemmî ve keyfî buudlarını bilemediğimiz bu gerçeği, en azından bu şekliyle kabullenme ise bir mü'minlik şiârıdır.
Hz. Adem (as), daha toprak ile su arasında iken, esma-i İlahinin cilvelerine ayinedarlıkta bulunan cinlerdi ve bizim gibi sorumlulukları vardı. Bu sebepledir ki melekler, insanın halife kılınacağını duydukları zaman: "Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birisini mi halife kılacaksın?" (Bakara, 2/30) demişlerdi. Zira cinler, bu mevzuda bir misal teşkil ediyordu ve insan da bir manada bunlarla aynı tabiatı paylaşıyordu.
Cinler, yeryüzünde bozgunculuk yapmış ve kan dökmüşlerdi. Öyle ise, yeni halife olacak insan da aynı şeyleri yapabilirdi. Melekler doğru söylüyorlardı; zira beşer fıtratı, peygamberlerin getirdiği nurla kendini bulmaz ve ona göre tabiatını şekillendirmezse, hemen anarşiye meyledebilir, kan döker ve değişik haksızlıklar irtikap edebilirdi. Nitekim daha sonra meydana gelen binlerce hadise, bir manada meleklerin endişelerini doğrular mahiyette cereyan etmişti. Tabii bu arada, aynı beşer içinde, kendisini ve Rabbini bilen, fıtratını vahiy ile şekillendirenler ve tam anlamıyla halifeliği temsil edenler de az değildi. Meleklerin o anda bilemedikleri ve perde arkasına muttali olamadıkları husus da meselenin işte bu yönüydü ki, Cenab-ı Hakk meleklere: "Ben sizin bilmediğinizi bilirim" (Bakara, 2/30) ikazında bulunmuştu. Bu ikazla da melekler, hemen kendilerine gelmiş ve: "Sen yücesin. Bizim, Senin bize öğrettiğinden başka bir bilgimiz yoktur. Şüphesiz Sen Alîmsin, Hakîmsin." (Bakara, 2/32) demişlerdir ki, bu onlar için bir tevbe ve yenilenme demekti.
Cinlerin mevcudiyetini ve karakterlerini dolaylı yoldan anlatan meleklerin ifadelerinden de anlıyoruz ki cinler, daha insanlar yokken yaratılmışlar, yeryüzünde bozgunculuk yaparak kan dökmüş ve anarşinin temelini atmışlardı.
Ahmet Davudoğlu, Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi, 3/1406, 1408
İbn-i Kesir, el-Bidâye, 1/50