Galatasaray maçlarını sinirlerim kaldırmıyor artık yemin ediyorum. Eskiden takım ne kadar kötü olursa olsun son düdüğe kadar izlerdim ama Galatasaraylı oldum olalı bu kadar kötü ve çaresiz bir takım izlediğimi hatırlamıyorum gerçekten. 5 dakika kala küfür basıp kumandayı fırlattım. Takımın maçı alamayacağı ilk yarım saatte belli oluyor artık ama futbol bu umuduyla dayanarak izliyoruz işte.
Bu sonucun baş sorumlusu kankası Adnan Sezgin'den vazgeçmemek uğruna takımın en gerek duyduğu zamanda Fatih Terim'i başa getirmeyip Hagi ile anlaşan Adnan Polat'tır. Artık o kadar tiksiniyorum ki Galatasaray başkanı olacak bu adamdan, adını yazarken tüylerim diken diken oluyor. Ardından 2. olarak sorumlu Hagi'dir çünkü kendisi bir hoca değildir. Futbolcuğulu ile hocalığını ayrı tutmak gerekir. Gözümüzde bir efsane olması onu eleştirmeyeceğimiz anlamına gelmez öncelikle bunu bir aşalım.
Gelelim takımın maçın başından itibaren benimsediği oyun anlayışına. İlk maçta geriden gelip skoru bulmamızı sağlayan ön alanda yaptığımız presle beraber rakip savunmayı hataya zorlamamızken Hagi'nin emri ile takım nedense rakip defanstan top yaparken orta yuvarlağa kadar çekilip rahat rahat pas yapmalarına göz yumuyor. Yani bu Antep'in yapması gereken şeyken sanki skor gerekmiyormuş gibi Galatasaray yapıyor ve bu sayede Antep dakikaları öldürüyor. Savunmadan olsun, orta sahadan olsun bütün toplar ileri doğru şişiriliyor, rakip takımın stoperlerinimn kafasıyla yumuşatılarak Antep atağına dönüşüyor. Yalçın-Dani gibi hava toplarında etkili isimlere karşı Baros gibi çabukluğu ile tanınan ve hava hakimiyeti olmayan bir oyuncunun oynamasına karşın sanki ilerdeki Hakan Şükür'müşçesine toplar bam güm savruluyor. Hagi keçi inadından vazgeçmeyip ısrarla Neill'ı ön liberoda Cana'yı geride kullanıyor. Bu hamle takımın bir vites alçalmasına neden olmakla beraber Neill'ın ön liberoda oynamasının takıma bir şey katmadığı, aksine hız kestiği ve geride oynaması gerektiği bir kez daha kanıtlanıyor. Geride soğukkanlılığı ve oyun kurma yeteneği ile tanınan bir isim ile orta sahada savaşçılığı ile tanınan bir ismin yerini değiştirmedeki mantığı çözebilen varsa helal olsun. Tüm bunların yanında sanki dünya üzerindeki tek sistemmiş gibi kadronun ve oyuncu yapısının buna uymamasına rağmen ısrarla 4-3-3 oynatılıyor ve forvet diye gelen adam sol açığa çekiliyor.
3 maçtır oynamayan Ayhan kurtarıcı olarak ilk 11'e koyuluyor, ciddi paralar verilip alınan Yekta kulübeye mahküm ediliyor. Ardından artık bir tek bastonu eksik olan Ayhan batırınca taraftarın önüne yem diye atılıyor. Hayır sizin bu adamdan beklentiniz nedir ki zaten? Takım içinde huzursuzluk mu yaratıyor, hocayla mı kavgalı, mücadele mi etmiyor, basında takımı mı kötülüyor? Yaşı gereği elinden geleni yapıyor ama olmuyor ki olmadığı da 2 senedir belli olan bir şey artık. El insaf yani.
Takımın ilerideki etkisizliğine karşın devrede neşter vurulmuyor, illa klasik dakikalar olan 60'lar bekleniyor oyuncu değişikliği yapılması için. Kazım ya da Stancu'dan biri Baros'un yanına alınmazken son koz olarak giren Pino'nun yürüyecek hali yokken sol açığa çekiliyor. Defanstan birini çıkarıp risk almak bile yok Hagi'nin kitabında.
Takımı bu kadar eleştirmişken Antep'i de tebrik etmemek olmaz. Tolunay Kafkas defansif anlayışından vazgeçip eline geçen malzemeyi iyi kullanarak oldukça modern futbol oynayan bir takım yaratmış. Elyasa, Hürriyet gibi odun isimler bile sırıtmadan oynayabiliyor. Bir tarafta paralar Cenk Tosun, Wagner, Dani gibi isimlere giderken diğer tarafta mevkisinde oynatılmamak için alınan oyunculara saçılıyor. Sezon da bu maçla beraber bitti GS adına. Avrupa'ya gidemememiz br nevi daha iyi oldu diyebilirim çünkü seneye (umarım) yeni yönetim, teknik heyet ve kadro ile tamamen lige odaklanan bir takım olacak. Bir de bu sezon Fenerbahçe şampiyon olursa (ki bu yüksek ihtimal) Galatasaray'ın dirilmesi kolaylaşacaktır.