Bir sene boyunca bu ismi çok konuştuk. Çok eleştirdik. Her zaman yaptığımız gibi dayanamayıp eleştirinin de önüne geçtik, hakaret ettik. Gerçekten ne yapmaya çalıştı? Neler başardı?

Hedefleri nelerdi? Konuşmadık. Sessiz sedasız uğurladık üstadı. Benim de içime dert oldu bu gidiş. Hani filmlerde olur ya iyi adam kötüyü iyiye çevirir, her şeyi yapar eder sonra kimseye anlatmadan çeker gider ve bunu kimse bilmez. Hani Victor Hugo’nun Sefiller kitabın da Jean Valjean geceleri çıkıp fakir ailelerin kapılarına gidip yiyecek koyuyor ve kapıyı çalıp gözden kayboluyordu ya işte benim gözümde öyle destansı bir misyonu vardı. Meyve veren ağaç taşlanır misali taşladık, hatta Galatasaray ona rağmen şampiyon oldu bile dedik.
Yıl 1992–1993 Karl-Heinz Feldkamp Galatasaray’ın Teknik Direktörü.
1992’nin öncesine de bir bakalım ne başarıları var ve ne kimlikle gelmiş Galatasaray’a göz atalım.
Geçmişinde Kaiserslautern’i 2. lig’den alıp o sene şampiyon yapmış, bir sonraki senede, yani birinci lige ilk çıktığı senede Bundesliga şampiyonu yapmış. Evet, yanlış anlamadınız. Bir daha okuyun… Düşününki şimdi biri gelecek ve lig A’nın güçlü ekiplerinden birini alacak. Atıyorum Çaykur Rizespor olsun. Çaykur Rize’yi ilk yılında Lig A şampiyonu yapacak ve bir sonraki yılda Türkcell süper ligi şampiyonu yapacak bunu bir düşünün. Bu ne demek biliyor musunuz? Jose Maurinho eşliğindeki Porto’nun ilk yıl UEFA kupasını ardından Şampiyonlar Ligi kupasını alması demek. Yani buna eş değer bir başarı, buna yakın bir başarı.
Neyse daha da geçmişe gitmeyelim de 92-93’te frenleyelim. O yıl Galatasaray dört kupa birden almış. Aynı dönemde, o zamanlar Almanya’nın devi olan Eintracht Frankfurt'u elemiş ve Feldkamp gönüllerde taht kurmuş. Fenerbahçe’yi Türkiye kupasında Kadıköy’de 4–1 yenmesi de cabası. Ancak bunlar bir senelik başarılar asıl başarısı ne olmuş biliyor musunuz? Direk söyleyeyim mi? Galatasaray’a UEFA kupasını kazandırmış…
Durun! Hemen “ne saçmalıyorsun” demeyin. Size bir alıntı yapmak istiyorum. (http://tr.wikipedia.org) “Özellikle gençlere ve altyapıya verdiği değerle tanınan ünlü teknik adam Bülent Korkmaz, Hakan Şükür, Arif Erdem, Okan Buruk gibi ileride Türk futbolu adına çok önemli isimler olan futbolcuların yetişmesinde önemli rol oynamış. Suat Kaya, Hamza Hamzaoğlu, Küçük Yusuf ve Küçük Mustafa gibi pek çok futbolcuyu da tam verimine ulaştırarak zamanının yıldızları olmasını sağlamıştır.
Ne tesadüf değil mi? Kupayı kaldıran kadronun iskeletleri Feldkamp döneminden kalma. Onun çıkardığı stoper, onun çıkardığı santrafor, onun çıkardığı orta saha 7–8 yıl sonra UEFA kupasını kaldırmış. Tesadüf mü ki? Hayır, kesinlikle değil. Çünkü aynısını bu senede yaptı.
Yazının ikinci bölümüne bakalım. Yazıda diyor ki: “Suat Kaya, Hamza Hamzaoğlu, Küçük Yusuf ve Küçük Mustafa gibi pek çok futbolcuyu da tam verimine ulaştırarak zamanının yıldızları olmasını sağlamıştır. Yani bu ne demek biliyor musunuz?
Uzunca açıklamak gerekirse bir jenerasyon yakalamak şampiyonluktan kupadan çok daha önemlidir. Üstelik ters orantılıdır. Yani yeni bir jenerasyon çıkardığınız sene şampiyon olmanız çok zordur. 3. lük 4. lük başarı sayılabilir. Ama Feldkamp hem jenerasyonu sağlayıp hem de şampiyon olmuş yetmemiş bütün kupaları da toplamış. Tıpkı bu sene ki gibi bütün hedeflere saldırmış. Peki, bunu nasıl sağlarsınız? Genç oyunculara önem verip nispeten daha yaşlı oyunculardan nasıl daha yüksek verim toplayabilirsiniz. Yani hem Hakan Şükür’ün pabucunu dama atmayı düşünüp hem de ondan nasıl takımının en çok gol atan oyuncusu olmasını bekleyebilirsiniz. İnanın bilmiyorum ama o biliyor.
Mesela Hamza Hamzaoğlu yeterince ilerleme kaydedemedi ama onun döneminde yıldızdı. Tıpkı senelerdir Türk futbolunun içinde olup ta bizim göremediğimiz Servet’in onun döneminde yıldız olması gibi. Tıpkı senelerdir kiraladığımız Uğur Uçar’ın onun döneminde yıldız olması gibi.
Hem genç bir jenerasyon yakalıyor hem de elindekilerden fazlasıyla verim topluyor. Sinekten yağ çıkarıyor da diyebiliriz.
Ama biz böyle bir değerin farkında değiliz tıpkı Tigana’nın değerinin farkına varamadığımız gibi Kalli’nin de farkına varamadık. Varanlar vardır muhtemelen ama azınlıkta kaldık.
Yine Aykut ve Orkun’dan maksimum performans aldı. Şimdi diyeceksiniz ki hiç beğenmedi bu adamları. İş beğenip beğenmemek değil yetersiz buldu. Ama üstün performans gösterdiler. Bu pay Kalli’nin midir? Evet. Çünkü kazanan her zaman haklıdır. Belki Kalli insan psikolojisi çok iyi biliyor. Ve belki Orkun çok hırslı karakterde olduğu için onu kamçılamak adına onu eleştiriyor. Tıpkı gaza gelmeye müsait yapıda olan Servet için güzel sözler sarf etmesi gibi psikolojik bir oyun bu. Bu güzel sözler ve tezahürat üzerine Servet canı çıkana kadar oynamadı mı? Demek ki yine Kalli haklı. Eminim dördüncü hafta Vestel Manisa maçından sonra Servet’i eleştirse Servet kendini toplayamazdı. Milan maçında ki futbolu eleştirilmiş ve kendini uzun süre toplayamamıştı. Sonuçta üstün performansları tek tek topladığı için Kalli haklı.
Hakan Şükür’ü tanırsınız. Kişiliğini sorsak herkes derki baskı kaldıramayan bir adam heyecanına yenik düşer vs. Ligin başında Hakan’ın gol sayısı 240’a yaklaşmıştı. Durumu Kalli’ye sordular. Ne düşünüyorsunuz dediler. Düşünülecek bir şey değil bunlar süstür. Önemli olan Galatasaray’dır. Bu rekor beni ilgilendirmiyor demişti. Çok umursamazca soğukkanlılıkla ve kurnazca söylenmiş bir sözdü. Hakan’da etkilenmiş olacak ya da daha doğrusu ilk defa etkilenmemiş olacak bir sonraki hafta rekoru kırdı. Yani demek istediğim şu ki Kalli çok insandan daha iyi psikoloji bilgisine ve tecrübesine sahip.
Bu konuda son bir Lincoln Hakan cezasına geleyim. Ligin altıncı haftası Beşiktaş derbisi. Lincoln sabah 04.00’e kadar kuzeniyle muhabbet ediyor. Hakan kampa kızını getiriyor. Ve ardından cezalar… Buda bir takım psikolojisidir aslında. İki üstün performans gösteren ve kendini takımın üstünde görmeye başlayan, kurallara uymayan oyuncuyu cezalandırmak demek; diğer futbolculara sizin onlardan farkınız yok demektir. Onlar Galatasaray demek değil. Sizde birey olarak Galatasaray değilsiniz. Hepiniz birlikte Galatasaraysınız. Ve birbirinizden farkınız yok demek. Hatırlayın Galatasaray o maçı çatır çatır kazanmıştı. Sonrasında bizim saygıdeğer basınımız çok bilip de mani olmasa yol alıp uçup gidecekti Galatasaray… Ama basınımız görevi bu “Engel olmak”. Tabi olayların üzerinden sekiz ay geçtikten sonra idmana gelmektense klip çekimlerine giden Lincoln’ü yine bu basından öğreniyoruz biz. İlginçtir basın ise yanlış yaptığını öğrenemiyor, görmüyor, görmemezlikten geliyor. Meğer Lincoln’de iş ahlakı yokmuş, meğer Feldkamp’a iftira atmışız diyemiyor.
Sonra Uğur Uçar neredeydi şimdiye kadar? Peki, Hakan Balta ve Volkan Yaman neden bir Cihan’a Orhan Ak’a dönüşmediler de üstün performans gösterdiler. Doğru transfer oldular. Mehmet Topal nasıl bir gelişim gösterdi fark etmediniz mi? Barış’la Serkan’ı kaç kuruşa aldı Galatasaray. Arda nasılda üstüne koydu bu sene. Ümit, Nonda, Hakan ellerinden gelenin en iyisini yapmadılar mı? Bunları neden yazmıyor saygıdeğer basın. Hangi oyuncu, hangi transfer fos çıktı. Bouzid demeyin çünkü o zaten ucuz ve kaliteli bir yedek olsun diye getirildi Oynadığı maçlarda ne yetersizliğini gördünüz? İlk on bir oynatma düşüncesi yoktu zaten hiçbir zaman. Hatta öyle ki Servet ilk beş- altı hafta dökülürken bile Servet’te ısrar etti. Lincoln’ü de bizim toplumumuzun görgüsüzlüğü bu hale getirdi. Adam kendini teknik direktöründen üstün gördü. Ama biz üstüne koyduk ki o sıçramadı Kalli’nin üstüne.
Kalli’nin hataları yok mu? Elbette vardır. Ama bazıları onları o kadar çok dile getirdi ki benim anlatmama gerek yok.
Yazının sonucuna geçecek olursak. Aykut, Orkun, Uğur, Emre, Hakan, Volkan, Barış, Serkan, Mehmet ve 20 milyon Euro’luk Arda için çok teşekkürler. Şimdi senden 2–3 sene sonra biri gelecek. Fatih Terim gibi mirasını devralacak. Ve gıptayla bakılacak günler yaşayacağız. Altında senin imzan olacak ama kimse görmeyecek. Sen o filmlerdeki gibi sessiz sedasız çekip gideceksin biz ise sana nankörlük edeceğiz.
08.07.2008
Sinan Yılmaz
soracaksınız neden böyle rengarenk..Diyeceğim ki sıkılmadan Okunabilsin diye :)