Harry Kewell:
"Galatasaray'da yeniden doğdum"
01.02.2010

Onun için düzenli olarak Avustralya Futbol Federasyonu'ndan
Türkiye'ye gelen bir hanımefendi var. Görevi getirdiği formalara
imzasını almak. Avustralya'da her yıl verilen "yılın en iyi genç
futbolcusu" ödülü onun adına düzenleniyor. Ülkesinin en popüler
sporcularından biri, hatta golf oyuncusu Greg Norman ve NBA yıldızı
Andrew Bogut'tan sonra geçen yıl ülkesinde en fazla kazanan sporcular
listesinin üçüncü basamağındaydı. İşin kötüsü, Türkiye'de belki son
ayları. 90'ların sonunda Leeds'le tanıdığımız, 2005 Şampiyonlar Ligi
finalinin hüzünlü adamı, futbolun güler yüzlü ve sempatik isimlerinden,
nam-ı diğer "Harry Potter" karşınızda.
Röportaj: Caner Eler / TamSaha
Avustralya'da ülkemizden farklı olarak "spor lisesi" sistemi var.
Sen de bir spor lisesinden mezunsun. (Westfields Sports High School) Bu
nasıl işleyen bir sistem?
İlk başta normal bir liseye gittim. Sonradan spor lisesine kabul
edildim. Burada sadece derslere değil, sportif gelişiminize de
odaklanabiliyorsunuz. Örnek vermek gerekirse, ben okula sabah 7.30'da
gidiyordum. 9'a kadar antrenman yapıyordum. Sonra derse giriyorduk.
Birkaç ders sonra öğleden sonraları yine antrenman oluyordu. Sonra
dersler bittiğinde tekrar antrenman yapardık. Bazı günler ders
aralarında, bazı günler ders sonlarında oluyordu. Bu biraz
"futbol-okul-futbol-okul" düzeninde giden bir çark. Sağlıklı bir eğitim
alırken, spor çalışmalarını da eşgüdümlü yürütebiliyorsun. Çok iyi
işleyen bir düzen ve bu sayede Avustralya'da her branşta çok başarılı
sporcular yetişiyor.
Sonrasında spor enstitüsüne gittin mi? Avustralya'da birçok spor
branşında en iyi sporcuların yetiştiği enstitü sistemine katıldın mı?
Hayır, gidemedim. Aslında gitmek için başvurdum ancak (gülümseyerek)
benim kabul edilecek kadar iyi olmadığımı söylediler. Aslında çok iyi
bir sistem. Birçok arkadaşım, hatta şu anda milli takımda oynadığım
birçok arkadaşım Avustralya Spor Enstitüsü'nden yetişme. Ancak beni
yeterli görmediler. Ben biraz büyük yaş gruplarıyla çalışıyordum belki
de ondandır.

Milli takım demişken Dünya Kupası'ndaki şansınızı nasıl
görüyorsun?
Zor bir gruba düştüğümüzü düşünüyorum. Bu sefer sadece
futbolcularımızı değil, takımımızı da iyi tanıyorlar. Almanya, Sırbistan
ve Gana hep güçlü ve dişli takımlar. Gruptan çıkmak için her şeyi
yapacağız. Onlar bizim için hazırlanırken biz de onlar için
hazırlanacağız.
Peki, keşfediliş öykün nasıl gelişti?
10'lu yaşlarımda Marconi takımında oynuyordum. Aynı zamanda öğleden
sonraları NSW Junior Academy'de David Lee ile beraber çalışıyordum.
Ondan çok şey öğrendim. Sonra 15 yaşına geldiğimde, Big Brother Movement
sayesinde İngiltere'ye gitme fırsatım oldu. Big Brother Movement
gençlere yardım ederek, ama sadece sporda değil, müzik, resim ve hayatın
diğer her alanında yetenekleri olan çocuklara burs vererek onların
deniz aşırı ülkelere gidip eğitim ve yaşam şansı bulmalarını sağlıyor. O
yıl da 6 çocuğa futbolda bursa vereceklerdi. Ben de şanslılar arasında
yer aldım. Hatta Brett Emerton da benimle beraberdi. İngiltere'ye
Leeds'e gidip 1 ay kalma şansı yakaladım. Bu bir deneme ya da seçme
değildi. Sadece 1 ay boyunca İngiliz futbolunun ve yaşam biçiminin
tadını almak içindi. Fakat ikimiz de o süre içerisinde iyi izlenim
bıraktık onlarda. Bizimle sözleşme imzalamak istediler. Ben imzaladım
ancak Brett önce Avustralya'ya dönmeyi tercih etti.
Sonrasında Leeds'de çok parlak bir kariyer başlangıcı yaptın.
George Graham ve sonrasında David O'Leary yönetiminde müthiş bir oyuncu
topluluğuyla gelen başarılar vardı. Ancak sonrasında önlenemeyen bir
çöküş geldi. Ekonomik idarede sıkıntılar oldu ama başka sebepler de var
mıydı?
Leeds United takımı gerçekten harika bir ekipti. Çok iyi bir takım
yakalamıştık. Her şey George Graham'la başladı aslında. Bu güzel takımın
oluşmasında kalbini ortaya koydu, temellerini attı. David O'Leary ise
sadece doğru zamanda doğru yerde olacak bir şansa sahipti sonrasında.
Güçlü ve genç bir takım avucunun içine düşmüştü. Çok önemli işler
başardık, yapmak ve ulaşmak istediğimiz önemli yerlere geldik. Ancak iyi
hikâyelerin sonları hep iyi bitmeyebiliyor.
Peter Ridsdale'in kötü yönetiminin sonucu muydu sence?
Tabii ki o başkan olarak paraları harcayan ve iyi teklif geldiğinde
ekonomiyi düzeltmek için, Rio Ferdinand'da olduğu gibi futbolcularını
gönderen adamdı. İyi transfer hamleleri de yaptı, kötü yatırımlar da.
Ancak şunu söyleyebilirim ki, Leeds'de benim içinde bulunduğum takım o
kadar iyi oyunculardan kuruluydu ki, büyük bölümü Leeds sonrasında da
çok iyi kariyerler yaptı. Bu zaten ne kadar iyi bir takım olduğumuzu bir
kez daha kanıtlıyor. Menajerin kim olduğu hiç önemli değildi. Hatta
menajer takım için problem yaratsa dahi biz o kadar sıkı ve iyi
çalışıyorduk ki, birbirimize o kadar bağlı bir gruptuk ki, bizim
performansımızı etkilemezdi. Hep birbirimiz için vardık.
Rijkaard benim idolümdü

George Graham, David O'Leary, Rafa Benitez ve Frank Rijkaard gibi
teknik adamlarla çalışma fırsatı buldun. Her biri farklı yapıda teknik
adamlar. Onlardan kendine neleri aldın? Sende nasıl izler bıraktılar?
David O'Leary'den başlıyım o zaman. Çünkü en kısası o. Ondan hiçbir
şey almadım, hiçbir şey öğrenmedim. Asıl Leeds'de bizim ve benim için
çok şeyler yapan George Graham'dı. Kariyerimin ilk bölümünde çok önemli
bir yeri vardır. Hem tecrübesi hem de insani özellikleriyle çok şey
kattı bana. Sonrasında Liverpool'a gittiğimde Benitez gibi çok değerli
bir teknik adamla çalışma fırsatım oldu. Ne yazık ki Pool kariyerimde
Leeds'de olduğu gibi devamlılık arz edemedim ve o zor zamanlarda hep
yanımda yer aldı. Bana ne olursa olsun güvendi. Fakat bir şekilde
yollarımızı ayırmamız gerekiyordu ve başka yollara gittik. Şimdi bu
sayede teknik direktörlüğüne hayran olduğum bir adamla çalışıyorum.
Futbolcuyken de idollerimden biri olan bir teknik adamla. Burada onunla
tanışma ve çalışma fırsatını bulduğum için çok mutluyum. İlişkimizi
başlangıçtan itibaren çok sağlam temellere oturttuk. Umarım hep böyle
devam edecek. Ben onun için futbol oynarken çok keyif alıyorum, onun
futbola bakış açısını ve yaklaşımını çok seviyorum. Futbol oynamaktan
Rijkaard ve Galatasaray sayesinde tekrar keyif alıyorum.
Liverpool'dayken 2005 Şampiyonlar Ligi finali için Olimpiyat
Stadyumu'na çıktın. Kupayı kaldıranlar arasındaydın. Kişisel olarak
kâbus olarak tanımladığın bir gece aslında bildiğim kadarıyla?
Evet, takım arkadaşlarım harika bir iş başardılar ancak benim için
23. dakikada oyundan çıkmak gerçekten üzücü oldu. Ama tarihe geçen
kadroda yer almak yine de güzeldi.
Liverpool sonrası
Türkiye'ye geliş kararında zorlandığını, daha doğrusu çekincelerin
olduğunu biliyoruz. Ancak anlaşıp İstanbul'a ayak bastığında
havalimanındaki kalabalıkla beraber neler hissettin?
Evet, bazı çekincelerim vardı. Hatta menajerim dahi ilk teklifi
söylediğinde çekinmiştim ancak Galatasaray benimle şartsız ilgilendi ve
ailemle de konuşarak buraya gelmenin doğru olacağına karar verdik.
Geldiğimde havalimanında muhteşem bir kalabalık vardı. Aslında bazı özel
hikâyelerim var bununla ilgili ancak (gülerek) bunları kendime saklamam
gerekiyor. İlk hissettiklerim bu durumun fantastik olması ve beni
pozitif anlamda çok sarsmasıydı. Çok keyif aldığımı söylemeliyim.
Türkiye'de olduğum ilk günden bu yana zaten her şeyden çok keyif
alıyorum. Bu yoğun karşılama şekli ve diğer hiçbir bir konuda hiçbir
şikâyetim yok. Benim için adeta yeniden bir doğuş oldu. Onların bu
sevgisi sizde büyük bir şevk yaratıyor.
Şöyle durup bir adım geriye doğru atıp Avustralya ve İngiltere
kültürünün bir temsilcisi olarak Tük futboluna Galatasaray çerçevesinde
baktığında neler düşünüyorsun? Stadyumlar, taraftarlar ve diğer
özellikleriyle…
Aslında dünyanın her yeri için aynı şeyi söyleyeceğim. Futbol her
yerde futboldur. Günün sonunda 11'e 11 oynarken diğer hiçbir şeyin önemi
kalmaz. Galatasaray çok büyük bir takım. Her yıl önemli yatırım yapıp
kupalara, başarılara ulaşabilmek için uğraşılıyor. Tıpkı İngiltere'de
her yıl Liverpool, Arsenal ve Manchester United gibi kulüplerin yaptığı
gibi. Türkiye genel anlamda dünyanın en güzel taraftar topluluklarına
sahip ülkelerinden biri. Galatasaray taraftarı da tabii ki benim için
bunlar arasında benim için özeli ve değerli olanı. Tabii ki Elland
Road'da ve sonrasında Anfield'da Kop gibi muhteşem taraftar
topluluklarının karşısında oynamak harikaydı. Her futbolcunun eğer
fırsatı olursa deneyimleri arasında bulunması gereken olaylardan biri
Anfield'da Kop önünde futbol oynamak. Fakat burada Türkiye'de gün be
gün, hafta hafta yaşadıkça onlar hakkında daha fazla şey görüp
öğrendikçe çok daha özel taraftarlar olduğunu söyleyebilirim. Futbol
artık dünyada bir büyük endüstri haline geldi. Premier Lig bu iş
gemisinin amirali konumunda. Avrupa'nın diğer ülkeleri de futbolun
profesyonel iş ve endüstri özelliklerini daha fazla hissettiğiniz
yerler. Türkiye'de de bu profesyonel yön var ancak…

Futbolu iş olarak düşünmüyorsunuz
Dramatik yön mü var aynı zamanda?
Biraz dramatik yön de var ancak asıl demek istediğim Türkiye'de
futbol biraz daha kişisel algılanıyor. İnsanlar sadece iş olarak
düşünmüyorlar burada futbolu. Kazanmayı gurur ve onur meselesi haline
getirebiliyorlar. Kazanmak için her şeyin doğru olduğundan emin olmaya
çalışan bir yapı var. Halbuki bazen bu bakış açısından biraz
uzaklaşmanız gerekebilir. Kararları daha profesyonelce vermeniz
gerekebilir. Çünkü futbol artık daha da iş dünyası haline geliyor.
Sadece Galatasaraylılar değil, diğer takımların taraftarları da
sana sempatiyle bakıyorlar. Türkiye'ye gelen yabancılara baktığımızda
iki tarz yaklaşım görebiliyoruz. Birincisi, gelip parasını alıp işini
yapmaya çalışan ve başka olaylarla ilgilenmeden gidenler. Bir de senin
de içinde bulunduğun, bunları yaparken aynı zamanda bulunduğu takım için
kaygılanan, o takımın gençleri için bir şeyler yapmaktan geri kalmayan,
kısaca sorumluluk hisseden futbolcu tipi. Bunun seninle seyirci
arasında da farklı bir hava yarattığını düşünüyor musun?
Öncelikle bu düşünceler için teşekkür ederim. Diğer oyuncular için
konuşamam fakat kendim için konuşursam, biraz geriye gitmem gerekir. Ben
Leeds United'da daha genç bir futbolcuyken A takımdaki tecrübeli
futbolcular bizimle gelip konuşurlar, bize yardım ederlerdi. Şimdi ben
de takımda yardıma ve cesaretlendirmeye ihtiyaç duyan genç futbolcuları
gördüğümde onlara ulaşmaya çalışıyorum. Geçtikleri yollardan daha önce
geçtiğin için onların daha hazırlıklı olmalarını sağlayabilirsin. Ben de
mümkün olduğunca onların arkasında olmaya, kollamaya çalışıyorum.
Burada önemli olan aynı geminin içinde olmanız ve genç, yaşlı, tecrübeli
fark etmez, aynı amaç için birlikte takım olarak savaşmanız.
Saha içinde arkadaşlarını cesaretlendirmenin dışında ortamın
gerginliğini alıcı şakalar da yapmayı seviyorsun sanırım. Sabri'nin
boyuyla ilgili olan ve yine gol attıktan sonra Elano ile Baros'a mesaj
olsun diye yaptığınız dans mesela.
Milan pek öyle düşünmüyor ama (gülerek)… Bizim için o mesajı
göndermek keyifliydi. Futbol oynadığım takımlarda edindiğim çok fazla
arkadaşım var. Burada da aynı şey geçerli. Benim için arkadaşlık çok
önemli. Onlarla futbol oynarken çok fazla keyif alıyorum ve bazen böyle
saha içi takılmalarımız olabiliyor. Tabii ki öncelik her zaman çok
çalışmaktır. Sahada ve antrenmanda gevşememeniz lâzım. Ben
arkadaşlarımla şakalaşmayı, saha içerisinde eğlenmeyi çok severim. Ancak
öncelikle çok çalışmanız, disiplinle oynamanız gerekir. Sonra gol
attığınızda ölçülü biçimde, kimseyi kırmadan gol sevincinizi yaşayabilir
ya da ortamdaki gerginliği alacak esprinizi yapabilirsiniz.

Futbol kariyerin boyunca sakatlıklarla çok fazla uğraşmak
zorunda kaldın. Şanssızlıklar yaşadın, hatta yanlış tedaviler olduğu
söylendi. Leeds United doktorlarının yanlışları olduğu söylendi…
Hayır, kesinlikle Leeds United takımındaki doktorlar ya da
fizyoterapistlerle alakası yok. Kulübün muhteşem bir tedavi sistemi
vardı. Ben orada sadece 6 ay formamdan uzak kaldım. Asıl problem
yaşadığım yer Liverpool oldu.
Bir çok spekülasyon yapıldı yıllar boyunca, gut ve mikroplu
kireçlenme gibi. Ancak buraya geldin ve daha az sakatlanan, devamlılığı
artan bir futbolcu oldun. Bunun sebebi Galatasaray tıp ekibi mi, özel
fizyoterapistin Les Gelis ile çalışman mı, neler söyleyeceksin?
Aslında geçmişteki sakatlık hikâyemle ilgili asıl gerçekleri zamanı
gelince anlatacağım. Olayların tüm detaylarını vermeyeceğim şu an. Bunun
sizinle bir alâkası yok, tamamen zamanı gelince açıklamak istememle
ilgili. Durumun nasıl olduğunu biliyorsunuz, insanların sözlerini
çarpıtıyorlar, onu, bunu söylüyorlar. Les'e gelince; sakatlıklar
uzadığında futbolcunun ya şevki kırılır uzaklaşır ya da her şeyi bir
yana bırakarak dönmek için her yolu dener. Ben de kişisel çalıştırıcı
tutmanın doğru olacağına karar verdim. Sadece benimle ilgilenecek birine
ihtiyacım vardı. Tabii ki çok ucuz olmadı, bunun için kendimi adamam
gerekti.
Kişisel çalıştırıcı tutmak çok da kolay bir karar olmasa gerek?
Bunu yapmak zorundaydım. Ya her şeyden vazgeçecektim ya da birçok
şeyden fedakârlık yapıp tekrar sahaya çıkıp futbol oynayacaktım. Kişisel
çalıştırıcı da bu yolda önemliydi. O zamanlar bir ara artık bittim,
sonum geldi diye hissediyordum. Ama tekrar futbol oynamak için kendime
bir şans tanımaya borçlu da hissediyordum. Bazı olaylar beni bu konuda
geriye doğru itmeye çalışsa da Galatasaray'a gelmek ve Galatasaray'ın
bana sunduğu fırsatı değerlendirmekle beraber sentez işledi ve işler
yoluna girdi.
Taraftarın seni çok sevdiğinden bahsetmiştik, "Stay with us"
(bizimle kal) pankartları hazırlayan, sana "Daddy Cool" şarkısını
atfeden bir taraftar sevgisi…
Evet, onlara her şey için teşekkür ediyorum. Gerçekten inanılmazlar.
Özellikle şarkıyı duyduğumda çok keyif alıyorum. Hem zaten gol atmış
oluyorum, bu işin ilk güzel yanı, ikincisi hep bir ağızda bunun sizin
için söylenmesi çok hoş. Tekrar şunu belirtmem gerekiyor ki, gol atmayı
tabii ki çok seviyorum ve şarkıyı duymayı… Ancak benim için her şeyden
önemlisi takım. Ben bir takım oyuncusuyum ve önemli olan takım olarak
şampiyonluğa ulaşmak ve diğer kupalarda başarılı olmak. Bunun için ne
gerekiyorsa onu yapmaya hazırım.

Ülkende senin adına verilen bir ödül var; "Harry Kewell
Yılın En İyi Genç Futbolcusu ödülü…"
Bu ödülü benim adıma düzenlemeye karar verdiklerinde çok büyük gurur
duydum ve büyük bir ayrıcalık olduğunu düşündüm. Bu bana futbol
hayatımda bazı şeyleri doğru yaptığımı gösteriyordu. Futbol sayesinde
tabii ki çok önemli paralar kazanıp, ünlü olup çok iyi bir yaşam
sürebiliyorsunuz. Ancak aktif futbol oldukça nankör olabilen ve sizinle
genel olarak 8-10 yıl üst seviyede beraber olan bir unsur. Bu süre
zarfında maddiyat dışında başka kazanımlar da elde etmeniz lâzım. Ve
eğer bu kısa sürede farklı bir şeyler yaparak, insanların da bunun
farkına varıp size bu tip onurlar bahşetmesine tanık oluyorsanız, bundan
daha güzeli yok.
Türk futbolcular hakkındaki genel görüşün nedir? Özel olarak
beğendiğin isimler var mı?
Tüm Türk futbolcuları çok iyi tanımıyorum. Tabii belli bir süredir
Türkiye'deyim, belirgin bir genel fikre sahip olduğumu söyleyebilirim.
Türkiye'nin farklı bir kültürel yapısı var. Bunun yanı sıra teknik
olarak çok iyi özelliklere sahip futbolcular mevcut. En yüksek seviyede
oynayacak isimler var. Ancak en yüksek seviyede oynayabileceğini görmek
için o gençlerin kendilerini İngiltere, İspanya ve İtalya gibi liglerde
denemeleri gerekiyor. Örnek olarak Emre Belözoğlu'nu verebiliriz. Onu
çok beğeniyorum. Bir Türk futbolcusu olarak hem Serie A'da hem de
Premier Lig'de forma giyerek futbolun en tepesinde oynayabilecek yetenek
ve güçte olduğunu gösterdi. Benim de gözüme çarpan başka genç
yetenekler var Türkiye'de. Kendilerini hiçbir zaman küçümsemeden, tam
tersine en üstü hedefleyip, zinciri kırabilmek için çok çalışıp o üst
noktaya ulaşabilmeliler.
Arda Turan onlardan biri mi?
Arda gitmeli mi gitmemeli mi, bu konuda fikrimi belirtmeyeceğim,
çünkü (gülerek) taraftarlar açısından tehlikeli bir konu. Kariyerinin
dönüm noktası olabilecek dönemlerinden birini yaşıyor. Ancak şunu
söylemem gerekiyor; eğer kendinizi en iyilerle kıyaslamak istiyorsanız,
en iyiler arasında olmak istiyorsanız, oralara gitmeniz gerekiyor.
İngiltere, İspanya ya da İtalya'da kendinize şans tanımanız gerekiyor.
Bazı tecrübeli oyuncuların takımlarındaki genç isimleri mentörlük
yaptığını ve onlara yol gösterip bazı tecrübelerini aktardığına ve
teknik bazı detayları öğrettiğine tanık oluyoruz. Senin de
Galatasaray'da bu konuda yardımcı olduğun gençler var mı?
Toplum her zaman sizin bir şeyler öğretmeniz gerektiğini düşünür.
Bazı bilgileri öğretip o kişileri yukarı çekmenizi beklerler. Ben de bir
şeyler öğütlemeyi severim. Ama bu öğretmen gibi "Böyle şut atılır,
böyle korner atılır" gibi değil de daha çok yüreklendirme, doğru yolu
gösterme şeklinde olmalı. Futbolcu nasıl futbolcu olunacağını kişisel
yolculuğunda öğrenmeli. Ona taslak halinde sunulanı almamalı. Bu aynı
zamanda bir kendini keşfediş öyküsü. Futbol oynamayı öğrenirken kendi
yolunu izlemen gerekiyor. Benim de bir oğlum var biliyorsunuz.
Taylor değil mi?
Evet. Sadece 9 yaşında şimdi. Lâkin ileride o da futbolcu olmayı
seçerse, aynı duygu ve düşünceyle yaklaşacağım ona da. Tabii ki bazı
öğütler vermeye çalışacağım, yardım edeceğim, ancak asıl yapacağım
uygulama kendi yolunu bulması için onu yüreklendirmek olacak. Kendi
kişiliğini oluşturacak ve kendi futbolcu kimliğini kendi keşfedecek.
Çünkü benim kendim için uyguladıklarım sizin ve hatta oğlum için geçerli
olmayabilir. Öğreteceğim genç futbolcularda işlemeyebilir. Onları kendi
yollarını bulup, kendileri olmaları için cesaretlendirmeniz lâzım.
Kendine güvenmek çok önemli. Kendini geliştirmek çok önemli. Eğer
kişiliğinizi oluşturmadan bu büyük dünyanın içine atılırsanız deliğin
için düşebilirsiniz. Eğer kendiniz için oynayıp, bağımlı kalmadan
yolunuza başlarsanız ancak o zaman gelişiminiz daha sağlıklı olur.
Türkiye'de Premier Lig'e duyulan büyük bir hayranlık var. Türkiye
Ligi'nin ise bazı sorunları mevcut. Belki Premier Lig seviyesi olmasa da
ligimizin gelişebilmesi için neye ihtiyacımız var?
İngiltere Premiership tabii dünyada en fazla izlenen ve değere sahip
olan lig. Hangi ülke olursanız olun, ne kadar iyi bir lig organize
ederseniz edin orası futbolun kalbi. Orası başka bir dünya. Ama bu sizin
güçlü ve iyi bir lig organize edemeyeceğiniz anlamına gelmez. Mesela
Avustralya'da 5-6 yıllık maziye sahip yeni bir lig oluşturduk. Tam
olarak ne zaman hedefine ulaşacak emin değiliz. Fakat küçük ve mütevazı
bir organizasyonla iyi hale getirmeye çalışıyoruz. Seyirci çekmek en
önemli unsur. Şu günlerde iyi seyirci sayılarına ulaşılmış durumda. Bu
sevindirici bir gelişme. Bizim için hedef Premier Lig olamaz. Ancak
kendi içinde tutarlı, seyirci sayısı ve ilgisi yüksek, muntazam bir lig
yaratmaya çalışıyoruz. Siz de hiçbir zaman o seviyede olamayabilirsiniz
ancak yaklaşabilirsiniz. Orada Manchester United-Liverpool derbisi varsa
sizin de belki de dünyanın en büyük derbisi olan Galatasaray-Fenerbahçe
derbiniz var. Bunu iyi pazarlamanız lâzım. İngiltere bunu çok uzun
zamandır yapıyor. Biraz zamana ihtiyaç var sanırım.

Arda'dan bahsettik. Türk medyası son zamanlarda onunla
ilgili çok fazla haber yaptı. Sen İngiliz medyasının ağırlığını yaşamış
bir futbolcusun. İki medya arasında ne gibi farklar ve benzerlikler var?
Dünya var oldukça hiçbir medya tam iyi olmayacaktır (gülerek). Basın
her zaman iyi şeyler yazmayacaktır, bu doğal. Arda muhtemelen
Türkiye'nin 1 numaralı futbolcusu şu günlerde. İlgi onun üzerinde.
Milyonlarca Galatasaray taraftarı var. Doğal olarak basın da onunla
ilgili haber üretecek.
Sen de onun yaşındayken çok popülerdin Ada'da. Sen neler yaşadın?
Evet, benim de basınla zaman zaman problemlerim oldu geçmişte. Ama
Arda için önemli olan çevresinde güçlü insanların olması. Benim çok
güçlü bir menajerim, çok güçlü bir finansal danışmanım vardı ve eşim hep
yanımdaydı. Ailem çok güçlü bir şekilde yanımda durdu. Problem
yaşadığımda bu kişiler bana kol kanat gerdi ve doğru kararları vermem
kolaylaştı. Arda da eminim doğru bir kariyer çizgisinde ilerleyecektir.
Baklavaya bayılıyorum
Futbolun dışında Türkiye'deki yaşamda neler seni etkiledi? Yemek,
müzik, şehir ya da bir olay?
Yemek demişken, baklavaya bayılıyorum. Gördüğüm anda uzak
duramıyorum. Çok güzel bir tatlı baklava. Ayrıca diğer tüm Türk
yemeklerine bayılıyorum. Yemekler o kadar lezzetli ki, kilo almamak için
dikkatli olmak gerekiyor. İstanbul'un kendisine bayılıyorum. Fantastik
bir şehir. Yemekler muazzam, her çeşit yemeği bulabileceğiniz
restoranlar var, eğlenebileceğiniz kulüpler çok güzel. Moda ile ilgili
ulaşabilecekleriniz sonsuz. Her şeye sahip. İstanbul'la ilgili tek kötü
şey çılgın şoförler ve trafik. Ama her şeye sahip olamazsınız değil mi?
Dövmelerinizin
anlamı nedir?
Sol kolumdaki dövmelerin hepsi ailemi simgeliyor. Eşim, üç çocuğum ve
ben. Onları simgeleyen figürler var. 32 saat sürmüştü tümünün yapımı.
Elimdeki ise bir sanat.
Bazı futbolcular kendi maçları dışındaki mücadeleleri çok takip
etmez. Sen diğer maçları izler misiniz?
Gençlik zamanlarımda
daha çok izlerdim. Liverpool dönemimde çok fazla yatakta sakat vaziyette
vakit geçirdiğim için daha fazla izleme şansım oluyordu diğer maçları.
Ancak şimdi birçok maçı izleyemiyorum. Ya da bazı bölümlerine bakıyorum.
Eğer çok önemli bir maç değilse, yani bir final ya da çok önemli bir
mücadele değilse, 90 dakika futbol maçı izlemekten kaçınabiliyorum.
Futbolu bıraktıktan sonra ne yapmayı ne yapmayı düşünüyorsun?
Platini'nin bir cümlesi vardı; "Bu dönemde futbolu bırakanlar bizden
daha şanslı, çünkü daha çok para kazanarak emekli oluyorlar ve
yöneticilik yapmalarına gerek kalmıyor benim gibi…" Buna katılıyor
musun?
Bunu söylemesi enteresan. Futbolcuyken 20 ile 30 yaş arası gerçekten
para kazanırsın. Şanslıysan 30 sonrası da iyi para kazanabilirsin.
Hayatının geri kalanında ise futbolculuk yapmana imkân yok. Bundan
dolayı da her futbolcu emekli olduktan sonra bir şeyler yapmaya ve
hayatını sürdürmeye çalışır. Tam olarak ne yapacağıma karar vermiş
değilim. Bunun ilerleyen yıllarda ailemle düşünüp karar vereceğim.
Premier Lig'de oynadın ve şimdi Tükiye'desin. Bundan sonra
oynamayı planladığın başka bir lig var mı?
Tam olarak emin değilim. Şu an kontratım var kulübümle. Buradan
memnunum. 9 yıl Leeds'de oynadım, 5 yıl Liverpool'da kaldım. Buraya
gelirken 2 yıllık kontrat imzalamıştım. Şuan tek endişelendiğim konu,
sezonun geri kalanında takımıma nasıl katkı verip yardımcı olacağım
Avustralya'da genç futbolcu adaylarının iyi bir altyapı
sisteminden geldiğini biliyoruz. Son dönemde çok sayıda oyuncunun
yurtdışına transferi gerçekleşti. Türkiye'de de yine alt yaş grupları
şampiyonalarında önemli başarılar elde eden takımlar oldu hep. Ancak bu
çocuklar 18-22 yaş arasındaki o zorlu süreçte kaybolabiliyorlar. Ve ülke
olarak Avustralya kadar yurt dışına oyuncu gönderemiyoruz. Nedir sence
problemler?
Futbol dünyası kolay olsaydı herkes futbolcu olabilirdi. Bu acı bir
gerçek. Her yıl 100 futbolcu çıkartırsın belki ama bunların hepsinin
başarması imkânsızdır. Bu biraz acımasız bir çark. Dünyada milyonlarca
küçük çocuk futbolcu olma hayaliyle çıkıyor yola. Ama Avustralya'da dahi
her yıl hepsi başarılı olamıyor. Bu garantili bir süreç değil ne yazık
ki. 18-19 yaşları zorlu dönemlerdir. Gece kulüplerini keşfedersin.
Kızları ve içkiyi keşfedersin. Eğlenceyi keşfedersin. Ama bunlar uzak
durman gereken unsurlardır. Bunlar fedakârlık etmen gereken konulardır.
Hatta artık günümüzde bu 15-20 yaş arasına denk gelen bir dönem. Bu
zinciri kırmanız gereken dönem. Eğer 18 yaşında Premier Lig zincirini
kırıyorsanız, zaten şanslısınız demektir. Dünyada gelmiş geçmiş tüm
oyunculara bakarsanız hep bu yaşlarda belli etmişlerdir kendilerini.
Zinciri erkenden kırmışlardır.
Türkiye'deyken özlediğin şeyler var mı?
Evet, tabii ki özlüyorum. Oradayken üç çocuğumla vakit geçirirken
şimdi burada bayağı bir boş zamanım oluyor. Ama çok çalışmamı sağlıyor.
Günde iki antrenman yapıyorum. Özlemle dolu da olsam tüm enerjimi
takımıma harcayabiliyorum. Zaten onlar da beni sık sık ziyarete geliyor.
Lucas Neill'in gelişini nasıl değerlendiriyorsun?
Lucas benim iyi arkadaşlarımdan biri. Buraya gelmesine çok sevindim.
Beni aradığında da buraya gelmesinin harika olacağını söylemiştim.
Eminim takıma da çok yararlı olacaktır. Zaten kariyeri boyunca
kalitesini ispat etmiş, tecrübeli bir savunmacı. Çok yönlü bir futbolcu.
Futbolcusun ancak Avustralya spor kültüründe rugby, kriket
ve Aussie Rules sporlarının yeri çok farklı. Senin de ilgilendiklerin
var mı?
Tabii. Hepsini çok severim. Özellikle de rugby ve Avustralya futbolu
olarak bilinen Aussie Rules'u. Ancak benim asıl sevdiğim golf sporudur.
Hem oynamayı hem seyretmeyi çok severim. Greg Norman ülkemin sporcusu
olarak önemlidir. Ancak ben Tiger Woods hayranıyım. Her ne olursa olsun,
en sevdiğim sporcudur.